ÖTEKİ...

Forum Etki

Administrator
Yönetici
Katılım
29 Ağu 2021
Mesajlar
1,552,337
Tepki
0
Puan
36
Bu toprakların çocukları çok ezildiler, bitevi tahkir ve tezyif edildiler, hakları gasp edildi her yerde, daima zulme maruz kaldılar. Üstelikte bu tür şeylere incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler adına maruz kaldılar. Efendiler kölelere acımazlardı, köleler mütemadiyen kamçılanmalıydı yoksa düşünebilirlerdi ve düşünmeleri tehlikeye giden yol olabilirdi ve dahi efendilerin düşüşü olabilirdi böylesi bir yelteniş, öyleyse düşünmeleri behemehâl önlenmeliydi. Düşünmek sormak demekti, sormanın ardıysa felaketler zinciriydi efendiler için, öyleyse düşünülmemeliydi sormamak için. Bu toprağın çocuklarının isimleri ne olursa olsun, kimlikleri, dinleri, renkleri, dilleri ne olursa olsun fark etmedi ama bir tek kendileri ne olduğunu fark edemediler her türlü gayr-i insani muameleye maruz kaldıkları halde, çünkü düşünmeleri yasaktı, fark etmekse düşünmenin çiçeğiydi, tohumsuz çiçek açar mıydı? Nerede dururlarsa dursunlar böylesi bir kaderin kurbanları oldular daima. Ne huzur buldular, ne yüzleri güldü. Acılardan acılara sürgün oldular daima. Saygıya bile öldükten sonra layık görüldüler, dirileri ise ayak takımıydı bu toprağın çocuklarının. Elbette acıdan da zevk alır hale geldiler zamanla ve canını acıtanı daha çok sevdiler çoğu zaman. İstenmedikleri yerde durmaları büyük bir suçtu ve eğer durmakta inat ederlerse her türlü zulmü hak ederlerdi ve illa ki terk ederlerdi güzellikle terk etmedikleri yeri türlü zulümle, nice vatan çocukları bu şekilde harcandı gitti bu topraklarda. Hiç acınmadılar, merhamete layık görülmediler, zira karşılarında acınanlar, merhameti hak edenler vardılar yani dayıları olanlar, dağ gibi arkaları bulunanlar. Haddizatında insan olarak görülmediler. Başkaları onları harcarlarken, onlarsa başkaları adına birbirlerini harcadılar, zalimlerin çarkı cahillerin kafalarıyla işte bu şekilde döndü daima. Orda, burda, şurda, her yerde hep böyle olageldi, olagidiyor. Sesleri de çıkartılmadı hiç, zira her şey devlet adına ya da kutsallar yahut tabular adına yapılıyordu, öyleyse karşı çıkmak ne mümkündü. Ne devleti bildiler, ne de kutsalları, bildirilen kadar bilgi sahibi oldular, sahip oldukları bilgiyle de daima aldandılar. Hiçbir zaman sevilmediler ama daima kullanıldılar. Kendilerini kullandırmayanlar asla sevilmediler. Zira tarafsız olan bertaraf olurdu, bu kaderdi, adeta din bilinmişti bu ve mutlaka ittiba edilmeliydi buna, öyleyse taraf olunmalıydı ve taraf olunarak olunan tarafta duranlara feda etmeliydiler kendilerini, bilakis tarafsız olana bileylenirlerdi ve bu derin tehlike demekti; korku felaketti, köpeklikti. Bu toprakların kaderidir öteki. Berisi için diğeri hep ötekidir. Bu yüzden hep ezilmeye mahkûmdur, ta ki berisinden oluncaya ya da berisine biat edinceye kadar, öteki olanlar. Müstekbir için mustazaf daima ötekidir. Komprador için emekçi ötekidir. İnanan için inanmayan, inanmayan için inanan daima ötekidir. Şeyhler için mürit olmayanlar daima ötekidir. İmanının kurtarılmasına karşı çıkmak büyük günah işlemek gibidir çünkü, tabir caizse cinayetle eşdeğerdir. Öyleyse kurtulmuşların eteğinde kurtuluş aramaktır yapılması gereken. Politikacılar için halk ötekidir mesela, münhasıran kazanasıya kadardır berikiliğe layık olmaları. Erkek içinde kadın ötekidir keza. Ötekileştirerek varlık kazananların ülkesidir burası, yoksa var olduğunu iddia edemeyeceğinden korkar herkes. Bu toprakların çocukları öldükleri kadar değerlidir ve öldükleri an beridirler artık, öyleyse ne mutludur ölüm, hoş gelmiştir, sefa gelmiştir. Yaşamak ise haramdır ona, yaşamak istemesi suçtur. Çünkü yaşamak istemesi, başkalarının yaşamasını istememesi gibi algılanır, yaşamasını istemedikleri de kendisini doyuranlardır güya, öyleyse kendisini doyuranın yaşamasını nasıl olurda istemez, icap ediyorsa onun için ölmelidir, bırakın yaşamasını istemiyormuş gibi algılanacak bir davranış sergilemesini. Ve öldüler de, birer birer düştüler kara toprağa, yatacakları kara toprağı kurutasıya kadar sömürenler uğruna. Ama ne gariptir ki, onlar tarafından da vatan uğruna öldükleri söylendi hep ve ağıtlar yakıldı arkalarından, yaşarken sevilmeyenler, değer verilmeyenler için. Ölünce değerlenir bu topraklarda insanlar. Yaşarken köledir, ölürken şehit bu toprağın çocukları. Yaşarken kazandırmak için fasılasız çalışırlar, kazandırdıklarını korumak için de ölürler. Uğruna öldüklerinin çocukları umarsızca yaşarlarken, birileri bir yerlerde mutlaka ölüyordur bu topraklarda. Buna kimse de itiraz etmiyordu, çünkü ölen kendi çocuğu değildi, üstelikte yaşayacak kadar mülkiyeti olmayandı, öyleyse niye yaşasındı ki, o ölmek için doğmuştu, o ölmeliydi ki yaşamayı hak edenler yaşamalıydı. Ayrıca o doğarken öteki olarak doğmuştu, öteki olarak yaşamaya mahkûmdu. Madenlerde işçiler ölürdü, inşaatlarda işçiler ölürdü, çocuklar ölürdü yaşamak için öldürürken ve kadınlar öldürülürdü erkek olamayan ama öldürmekle erkek olacağını düşünenler tarafından. Kaderi ölmektir bu toprağın çocuklarının. Ölüm kutsanır, hep ölüm konuşulur bu topraklarda. Yaşamaktan pek bahsedilmez, zaten yaşamak nedir bilinmesi de istenmez, yoksa herkes yaşamayı isterse, yaşaması gerekenlerin, yaşamak için doğanların rahatı bozulur. Renkleri, dilleri, dinleri, kimlikleri fark etmezdi, ölmeleri gerekenler, ölmek için doğanlar, yaşatmak için yaşamlarından feragat etmeleri gerekenler mutlaka ölmeliydi, öldüler de. Yaşatmak için öldüler, öldürdüler ama kendileri hiç yaşamadılar. Birbirlerini ötekilerken, gerçekte öteki olanlara kazandırdılar ve onları yaşattılar daima. Oysa bilseydiler ki, birbirilerini berikileştirdikleri vakit kazanacaklardı ve yaşayacaklardı. Çünkü o vakit gerçek düşmanı tanıyacaklardı. Belki de gerçek düşman içlerindeydi ama kendilerini tanımayanlar düşmanı nereden tanısınlardı. Çünkü bu toprağın çocukları kendi kendilerine ötekiydiler, düşmandılar. Öyleyse ölmek ötekileştirilenin, yaşamak ise gerçek ötekinin kaderidir. Kaderi yazansa kendidir insanın, aklının ışığında. Yazdığın yazıya itirazın kabul görür mü? Ya doğru yazacaksın ya da susacaksın!
 
Üst