ÖĞRETMEN VE İDARECİ ÜZERİNE...

Forum Etki

Administrator
Yönetici
Katılım
29 Ağu 2021
Mesajlar
1,553,246
Tepki
0
Puan
36
ÖĞRETMEN

Bir öğretmen, ilk evvelinde, ne yaptığının ve yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının, kim için yaptığının farkında ve bilincinde olur? Çünkü o her zaman, her yerde, her koşulda ve şartta iyi örnek olması gereken insandır. O ışıktır ve ışık kiri kaldırmaz, ışık, ışık olma vazifesini icra edemiyorsa karanlığı aydınlığa tedvir eyleyemez. Binaenaleyh, ne yaptığını ve yaptığını nasıl yaptığını, niçin yaptığını, kim için yaptığını bilmeyenden öğretmen olmaz. Hakikat serttir, acıdır, ağırdır, gövdeyi ağrıtır ve kalbi acıtır! Her şey bu noktadan sonra başlar. Burası sonsuzcasına önemlidir. Bir daha ifade edelim; öğretmen, ne yaptığının ve yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının, kim için yaptığının farkında ve bilincinde olur, zira yine ifade ettiğimiz gibi o örnek insandır, örnek insan olmalıdır. Keza, mesleğinin hakkını verir ve vermek için çalışır, bilakis mesleğinin hakkını vermediği zaman hiçbir şeyi hak etmez, hak ettiğini gönül rahatlığıyla kullanamaz, huzur içinde yaşayamaz, kullanıyor ve yaşıyorsa da orada çok ciddi bir sorun var demektir ve kendi kendisini sorgulamalıdır. Yemek emeğin karşılığıdır ve karşılıksız alınan şey mideye ağır gelir, hazmetmesi zor olur. Hakeza, zaten bunların farkında ve bilincinde değilse ve mesleğinin hakkını vermek gibi küçücük bir düşüncesi yoksa ya da böyle bir düşünce zihin dünyasını meşgul etmiyorsa zaman tüketmekten başka hiçbir şey yapmıyordur. Öğrencisinin hakkına saygı duyar, hakkını korur ve hakkını verir, bunun için hiçbir şeyden kaçmaz, hiçbir fedakârlıktan imtina etmez, feragatte bulunmaktan yüksünmez. Anadır, babadır, arkadaştır, dosttur, kardeştir, abidir, abladır o, öğrencisine. Çünkü öğrencisi için vardır, öğrencisi var diye vardır. Başka hiçbir şey için var değildir. Her öğrencisini kendi evladı gibi görür ve evladına nasıl davranılsın istiyorsa, öğrencilerine öyle davranır. Tabir caizse tüm dünyası öğrencisidir, çendan okulda bu budur, böyledir, böyle olmalıdır. Binaenaleyh, vazifesi süresince tüm varlığını, zamanını öğrencisine hasreder. İşi, gücü, düşüncesi, duygusu, varı yoğu öğrencisidir. Öğrencisi kendi evladı gibidir, bu şekilde addetmelidir öğrencisini. Ağır bir sorumluluğu deruhte ettiğinin farkındadır. Ki, filhakika bir kurtarıcıdır o. Varlıkları sayesinde var olduğu varlık sebeplerine karşı olabildiğince hassas ve duyarlı olur bu yüzden. Kendisi ışıksa, karşısında duran karanlıktır ve karanlığa tutmalıdır ışığını. Öğretmen, cehaletin ilacıdır, şifasıdır. Dünyada belki de vicdanıyla hareket eden ve her durumda vicdanına sığınan hiçbir kişi yoktur öğretmenden başka. Hiçbir sebeple vazifesini ihmal etmeyi düşünmez, düşünemez, öyle bir anda vicdanı direkt devreye girer ve uyarı sinyali verir. İşte bu yüzden sonsuz ağır bir sorumluluk altındadır, ıstıraplı bir mesleği icra etmektedir. Parlak ışıklı, geniş, rahat caddelerin değil, çetin, dikenli, zorlu patikaların yolcusudur o. Ama aşkla, inançla, şevkle, hassasiyetle, hissiyatla, haysiyetle, mesuliyet bilinciyle icra etmesi gerekmektedir vazifesini. Herkes yalan söyler o söyleyemez. Herkes ahlaksızlık yapar, o yapamaz. Herkes zalim olur o olamaz. Herkes nefret doludur o sevgisiz yapamaz ve yaşayamaz. Çünkü sevgisiyle yaşatacaktır ve yaşattığıyla var olacaktır. Herkes insanlığın hakkını yiyebilir, o yiyemez. Çünkü o kutsal bir örnektir. Maaşı az olsa da, yaşamın nimetlerinden, güzelliklerinden gerektiği şekilde istifade edemese de, bunu vesile kılarak mesleğini bihakkın icradan geri duramaz, istese de istemese de duramaz, işte orada vicdanı seslenir ona hemen, çünkü karşısında bigünah, garip, çaresiz kuşları vardır onun, kanat takıp uçuracağı, göz yapıp gördüreceği, göğsüne kalp kondurup sevdireceği, ilim yükleyip akıllarını kendilerine emanet edeceği. O, kaderlerin programcısıdır, ruhların sanatkârıdır. Yeryüzünün en yüce mimarları ve mühendisleridir onlar. O toprağa tohum atandır, o çiçekleri örselemeden büyüten bahçıvandır, o gerçek altınları işleyen sarraftır, o çiçekleri, güzellikleri, aydınlığı ve umudu müjdeleyen baharın ta kendisidir. O, kuşları dallarına kondurup, o kuşların şarkılarını dinleyen bir ağaç gibidir, kuşlarını asla ayırmaz, sadece şarkılarını dinler sessizce, ürkütmeden, kaçırmadan. Sabah derin bir coşku ve heyecanla uyanır ve öğrencisinin huzuruna çıkar. Öğretmekten büyük bir haz duyar. Karşısında tertemiz, kirlenmemiş, lekelenmemiş bembeyaz bir sayfa vardır ve her gün onu dolduracaktır. O sayfaya ne yazacağı, nasıl yazacağı, niçin yazacağı, kim için yazacağı sonsuz önemlidir. Her dersini büyük bir titizlikle verir. Bir aydındır, filozoftur, peygamberi misyonun taşıyıcısıdır o. Hem bilimi öğretir hem dini. Hem maddesine hem de manasına odaklanır öğrencisinin. Maddesini ve manasını, gövdesini ve ruhunu öğretir ama insanlığın sınır tanımadığının bilincini de verir aynı zamanda ve insanlığın her şeyin üzerinde olduğunu anlatır. Bilir ki, insan olmayan hiçbir şey olamaz. İnsanı ve insanlığı sevmeyi, insana ve insanlığa saygı duymayı öğretir öğrencisine. İnsanlığa ve insanlık toprağına hizmet etmenin kutsal bilincini nakşeder tazecik dimağlara. İnsanlığın şarkısını terennüm eder kutsal eylemleriyle. Aydınlığın ışığıdır o, rahmet damlaları gibi düşer öğrencisinin gönül toprağına, beyin göklerine ve küçücük dünyasına. Erdemin, adaletin, ahlakın, uhuvvetin, hürriyetin, müsavatın ne olduğunu öğretir. Aklın aydınlığında ve bilimin yol göstericiliğinde ilerler. Öğrencileri arasında asla ayrım yapmaz. Tüm öğrencilerini iyi insan yapmak için uğraş verir. Birkaç öğrencisini seçip, onların üzerine yoğunlaşarak, diğer öğrencilerini göz ardı etmez, edemez. Elbette bu meyanda başarılı öğrencisini de yok sayamaz. Dakikalarından asla çalmaz, çalamaz. Hangi sebeple olursa olsun, öğrencisinin huzurundan ayrıldığı vakit vicdanı titrer, titremesi gerekir, bu yüzden de hangi sebeple olursa olsun öğrencisinin huzurunda kalmak için direnir. Öğrencisinin huzurundan kaçmak için bahaneler aramaz. Tali işlerini, güçlerini bu yüzden boş vakitlerinde hal yoluna koymaya gayret eder, tüm ciddiyeti, samimiyeti, namusu ile. Her dersinin her dakikasını dolu dolu geçirir. Zamanı gelince olacaktır her şey. Çünkü mevsimi gelmeden çiçek açmayacağını bilir o. Bu yüzden zaman kollamaz, teneffüs zamanını, çıkış zamanını düşünüp durmaz mütemadiyen. Derslerine zamanında girer, derslerinden zamanında çıkar. Asla ve kata öğrencisinin zamanını çalmaz, çünkü bu bir insanlık hakkıdır. Değişik yollar bulup, dersinden kaytarmaya ve öğrencisinin hakkını gasp etmeye çalışmaz, böyle bir hareketten hicap duyar. Çünkü böyle bir şey ahlaka ve adalete mugayirdir ve öğretmenlik mesleği açısından utanç vericidir. Ders anında, ders haricinde hiçbir şeyle ilgilenmez, ilgilenemez, eğer vazifesine sadıksa, vazifesini bihakkın ifa ediyorsa. Zira böyle bir şey ahlaksızlığın zirvesidir. Ders anında öğrencisinin karşısında hiçbir şey yiyip içemez, çünkü böyle bir şey hem ahlak dışıdır hem de vazifeyi ihmaldir ve hem de öğrencisinin hakkını gasp etmektir. Bir öğretmen, mesai arkadaşlarıyla, yöneticileriyle mesleki açıdan münakaşaya girmez. Olabildiğince ince, nazik, kibar ve nezaketli davranışlar sergiler. Zira öğretmenlik sadece bilgi vermek değildir, aynı zamanda ahlaki duruş gerektirir. Meslektaşlarına ihanet etmez. Meslektaşlarıyla rekabete girmez. Meslektaşlarını kıskanmaz. Bilakis meslektaşlarına müzahir olmak için gayret eder, onların öğrencilerini de öğrencileri gibi bilir ve onlara da kendi öğrencilerine gösterdiği sevgiyi, muhabbeti aynıyla gösterir. Çünkü kendi öğrencisi olsun, meslektaşının öğrencisi olsun, yarınlarda hayata atıldıklarında bir melek olurlarsa herkes için melek olacaklardır, bir şeytan olurlarsa herkes için şeytan olacaklardır. Bu yüzden her bir öğrenci, her bir öğretmenin öğrencisidir aynı zamanda. Elbette sınırlarını da bilir öğretmen, kendi öğrencisi gibi görse de her bir öğrenciyi, her bir öğrenciyi kendi öğretmenine bırakmasını da bilir. Münhasıran kendi vazifesine odaklanır. Kendi üzerine vazife olmayan şeylerle ilgilenmez. Bir tarzı ve duruşu olur öğretmenin. Arkadaşlarına da, yöneticilerine de derin bir saygı duyar, bunu mesleğinin bir gereği addeder. Evet, sevgi özgürlüğün çocuğudur ama saygı insanlığın gereğidir. Binaenaleyh, bir öğretmen idarecisini sevmeyebilir ama ona saygı duyması icap eder. İdarecisiyle konuşurken diline, onun karşısında her hareketine özen gösterir. Zaten bu bir insanlık ahlakıdır da aynı zamanda. Sadece amirine değil, tüm insanlara bu şekilde yaklaşmalıdır, davranmalıdır. Elbette idareci de öğretmeninin haysiyetine saygı duyar, ona karşı adil olur. Öğretmen vazifesine odaklananınca da kimseyle işi olmaz zaten. Kimsenin de onuyla işi olmaz. Zaten öğretmen hariçten müdahaleye alan bırakmayan insandır, öyle olmalıdır. Ömrü eğitimle geçmiş birinden de bu beklenir. Öğretmenlik teorik değil pratiktir. Sadece bilgi vermez, ahlakta verir, sosyal yönden de geliştirir öğrencilerini. Konuşmak değil iş yapmaktır onun işi. Çünkü büyük adamlar susarlar ama işlerini konuştururlar. İşini yapanında bir şey söylemesine gerek yoktur, zaten gören görür, görülmüyorsa da, konuşmak yapılmayan işi örtmez. Öğretmenin bir şey yapıp yapmadığı muhakkak belli olur. İstediği kadar cerbeze yapsın, konuşmak hiçbir zaman örtü olamaz. İş konuşmuyorsa dilin konuşması hükümsüzdür. Öğretmenlik, sanatların en yücesini icra etmektir ve dünyanın en eşsiz sanat eserini ortaya koymaktır. Öğretmen bir mimardır, bir bahçıvandır, bir sanatkârdır. Zira eseri ya her şey olacaktır ya da hiçbir şey ve kendisi de eseriyle ölçülecektir. Ortaya koyacağı eserin değeri kadar değer sahibi olacaktır. Ne vereceğinin, vereceği şeyi nasıl vereceğinin yollarını araştırır, her gün öğrenir, öğrendiklerini öğreterek unutur, yeniden ve yeniden öğrenir ve bu süreç böyle sürer gider. Çünkü öğrenmek hayat boyudur, bitmez, son bulmaz. Öğretirken kendisi de yeniden öğrenir. Öğrenmeyen öğretmen tükenir ve tüketir. Öğretmenlik, tamamen vicdan işidir! Kutsallığı da buradan gelmektedir. Öğretmen aklın ışığıyla yolunu bulan ve karanlık yolları aydınlatandır. Cehaletin korkulu rüyasıdır, kâbusudur. Öğretmen, en gerçek insandır. Öğretmen, karanlığın ışığı, aydınlığın aşığı, çalışmanın uşağıdır. Öğretmen, bilimin hizmetkârıdır. Öğretmen, yarınların mimarıdır. Öğretmen, çiçeklerin üstadıdır. Öğretmen, insanlığın en kutsal şarkısını yazan şairdir. Bu meyanda hiç kuşkusuz hak ettiği mevkii de değildir ama layık olduğu mevkie yükseltilmelidir.

İDARECİ

İyi bir idareci, iyi bir idareci olur haddizatında. İdare eder, elbette insanlık çizgisinde kalarak ve insanlık kanunlarına, vicdanın yaslarına uyarak. Suiistimali tolere etmek elbette idarecilik değildir, suiistimalde ve suiistimalin tolere edilmesini beklemekte kuşkusuz insan olanın işi değildir. İyi niyeti ve samimiyeti suiistimal etmek insan olana zaten yakışmaz, öğretmene hiç yakışmaz. Çok şeyde söylemeye gerek yok işin özünde. Zira ismiyle müsemma olması hasebiyle, o bir idarecidir. İdare eder; idare ettiği kadar muvaffak olur. Bu "idare eder" olumsuzluklardan aridir ve nice mümeyyiz vasıfları mündemiçtir. Ne yaptığının ve yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının, kim için yaptığının farkında ve bilincinde olur. Bir çekip-çevirme, yön verme, yönlendirme, motive etme, karar alma-verme-uygulama eylemlerini gerçekleştirir idareci. Disiplini sağlar ama içinde hürriyet barındıran bir disiplindir bu. Elbette tüm bu eylemleri istişareler neticesine göre gerçekleştirir. Ki, istişarede yapmalıdır zaten. İstişare; gücün, birliğin, paylaşmanın ve dayanışmanın, muvaffakiyetin simgesidir. Asla ben yaptım oldu demez, diyemez, dememelidir de. Çünkü yapılan her şey, kazanılan her zafer, elde edilmiş her başarı ortak aklın ve vicdanın neticesidir. Olabildiğince titizlikle, samimiyetle, ciddiyetle ve ne yaptığının bilinciyle yapar işini. Bir anlamda devleti temsilen bulunmaktadır bulunduğu konumda. Elinden gelen neyse en iyisini yapma gayretinde ve derdinde olur. Yapamayabilir, yarı yolda kalabilir, yeterli gücü bulamayabilir orası ayrıdır, yeter ki samimi olsun, önemli olan özveridir, samimiyettir, içtenliktir. İşine sadakatlidir idareci. Bu arada bir bilen değildir. Her şeyi bilemez, kuşkusuz kusurları olacaktır. Kusur kadı kızında bile bulunur demişler. Aldığı ücret ne kadarda kifayetsiz olsa da işine sadakatten ayrılmaz. Karşısında personeli vardır, hizmet alanlar vardır, halk vardır. Yani üç farklı kitle ve üç farklı kitleye yönelik üç farklı rolü vardır. Tüm rollerini en ideal şekilde ama reel şartların farkında olarak, ahlak kanunlarına uyarak, rasyonel umdeler çerçevesinde icra etmelidir. İyi bir idareci toparlayıcıdır, kucaklayıcıdır, kurumun aklıdır tabir caizse. Bulunduğu kurumun her şeyinden o sorumludur. Yatarken, gezerken, yerken, içerken kurumunu düşünür, düşünmek zorundadır. Karşılığı münhasıran manevi tatmindir, vicdani huzurdur. Zorun taliplisidir. Maiyetindekiler arasında bir köprüdür o. Ahlaklı, adil, dürüst, samimi, hassasiyetli, hissiyatlı, haysiyetli, mesuliyetli ve güvenilir olmak zorundadır. Müşfik, alicenap, kadirşinas, vefalı olmalıdır. Zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcıdır iyi bir idareci. Olması icap eden yerde müsamahakâr davranmaktan imtina etmez ama suiistimale de kapı açmaz. Haddizatında kendini bilende iyi niyeti zaten suiistimal etmez, eğer insansa. Lüzumsuzluklarda boğulmaz, asli işini unutmaz. Sefaya değil cefaya talip olmuştur en baştan. Yaptıklarının ille de görünmesi derdinde olmaz. Çünkü reklam yapmak değildir onun işi. Kimse görmese de Tanrı’nın göreceğini bilir. Bu yüzden de sürekli gösteriyle ilgilenmez. Hem madden hem manen cefasını çeker işinin, sefasını sürmez, istese de süremez. Madden gücü kifayet etmez zaten buna. En zor işi yapar ama en az ücreti alır. Bilinmek derdiyle yanmaz. Yaşatmak derdiyle yanar, yandıkça pişer, piştikçe olur, oldukça yaşatır. Tabi rasyonel olmak her zaman en önemli vasıflarından olmalıdır. Böyle bir karakter yapısına sahip olmadığı zaman yapabileceği hiçbir şey yoktur, olamaz da. Asla kibirli olamaz, kıskanç ve kompleksli olamaz iyi bir idareci. Özellikle kompleksli asla olamaz. Çünkü kompleks, insanca yaşamanın, barışın ve kardeşliğin, birliğin ve beraberliğin, huzurun ve neşenin en büyük düşmanıdır. Kompleksli insan adeta bir pisliktir, her an üzerine sıçramaya hazır. Bu yüzden bu türlerden herkes kaçar, cehennemden kaçar gibi. Çünkü her güzelliğe, her başarıya düşmandır kompleksli insan. Kompleksli insan her şeyi sorun eden, gözü sürekli başkalarının üzerinde olan, başkalarının başarısını hazmedemeyen müptezel ve pespaye bir tiptir. Gerçek bir idareci varlığından emindir, başkalarının varlığından rahatsız olmayacak kadar. Zira kendinden emin olmayanlar, rahatsız olurlar ve rahatsızlık verirler sürekli, ışıktan ışığı olmayanlar korkarlar ve başkalarının sevilmelerinden hazzetmeyenler sevilmeyi beceremeyenlerdir, böylece de hiçbir işin doğru düzgün yapılmasını sağlayamazlar, her işe sekte vururlar. Çünkü bu hasletler yani kompleksli ve kıskanç olmak; başarının, birliğin, mutluluğun, huzurun önünde ki en büyük barikatlardır, handikaplardır. Bilakis iyi bir idareci, ufuk açıcıdır, başarıyı destekleyicidir, personelinin başarılarından gocunmayandır. Asla incitmez ve küsmez iyi bir idareci. Bilakis idareci olamaz, bulunduğu yeri hak edemez. Bu meyanda bulunduğu konuma tapamaz da. Çünkü böyle yaptığı zaman işini olması gerektiği gibi namusluca yapamaz. Zira üzerinde oturduğu koltuk bir emanettir ve bir gün terk edecektir. Maksatta, bir hoş sada bırakmaktır baki kalan kubbede. Elbette sahip olduysa herhalde hakkıyla ve emeğiyle sahip olmuştur ama son tahlilde bir emanettir. Bu yüzden emanet bilinciyle hareket etmelidir. Aksi takdirde gün gelip emaneti bıraktığı zaman lanetle anılmaktan kurtulamaz. Personeli arasında asla ve kata ayrım yapmaz, yapamaz, vicdanı buna onay vermez. Üstün ahlak ve yüksek adalet bilinci böyle bir şeye geçit vermez. İdareci eşittir adalettir zaten, adalette insan haysiyetine saygıdır. Personeline düşüncesine göre davranmaz. İşini yapan bir personeli kendisi gibi düşünmese de muteberdir. İşini yapmayan bir personeli kendisi gibi düşünse de muteber değildir. Çünkü bir kurumu bir arada, sevgiyle, muhabbetle, birlikle ve beraberlikle yaşatan en önemli güç, iksir, muharrik; adalettir. Adalet yoksa zulüm vardır ve keza adalet yoksa olabilecek hiçbir şey yoktur ve bu, her şeyde böyledir. Adalet, karşıdakinin haysiyetine, şerefine, insan olmaklığına saygının önkoşuludur. Başarının hakkını teslim eder ve bu teslimatı yaparken, başarıya kilitler aynı zamanda ve keza sair insanları da motive etmiş olur böylelikle. Çünkü emeğin ve başarının karşılığını bulduğu bir yerde, motivasyon güçlüdür ve başarıların ardı arkası kesilmez. Her zaman ve her yerde personelinin arkasında olur iyi bir idareci. Elbette haklı olunduğu durumlarda. Bilakis haksızlığı koruma ve kollama zaten adaletsizliktir. İşini iyi yapana saygı duyar ve onu onore etmekten zerre gocunmaz, bilakis böyle bir şeyden gurur duyar. İşini iyi yapandan korkmaz, çekinmez ve korkularıyla, çekinceleriyle hareket edip iyi yapılan işleri sabote etmez. Şevki, coşkuyu, heyecanı sabote etmez. Bilakis müzahir olur her zaman. İyi bir idareci ufuk açar, yol açar, yön gösterir ve ideal zerk eder. Sağlıklı ve sağlam ilişki ve iletişim kurar. Yapıcıdır iyi bir idareci, yıkıcı değil. Her işin başı samimiyettir, iyi ve temiz niyettir son tahlilde! Gerisi angaryadır. Bu meyanda hak ettiği itibara malik değildir ama layık olduğu itibarı iade edilmelidir.

SEVGİ, her şeyin ilacıdır.
Kaynak :
 
Üst